
BÖLÜM 4: KADINLAR!
DENİZ AKKAYA
Bugün belki de hiç olmadığı kadar, dünyada kadının sesine ve gücüne ihtiyaç var. Yüz yıllardır tüm toplumlarda, dinlerde ve girdiği her ortamda bir şekilde hor görülen kadın, Kova çağı ile sesini bu sefer herkese korkusuzca duyuracak ve bu, daha iyi bir dünyanın başlangıcı olacak.
22 Ekim Perşembe günü Polonya anayasa mahkemesi, neredeyse kürtajı tamamen yasaklayan bir karar aldı. Karara göre kürtaj, sadece tecavüz, ensest davaları veya annenin sağlığının risk altında olduğu durumlarda yapılabilecek. Geçtiğimiz yıl Polonya’da yapılan yasal kürtajların %98’i, fetüsün kusurlu olduğu durumlarda yapılmış. Ancak, yeni karar dahilinde bu artık mümkün olmayacak. Perşembe günü çıkan bu kararın ardından Cuma günü on binlerce insan, ülkenin sıkı koronavirüs kısıtlamalarına meydan okuyarak sokaklara döküldü ve çıkan protestolar sırasında Varşova polisi halk ile çarpıştı. Protestolar Poznan, Varşova, Wroclaw ve Krakow’da neredeyse 3 haftadır devam ediyor.

Hali hazırda AB’nin en katı kürtaj yasalarına sahip Polonya’da her yıl, 2000’den az sayıda yasal kürtaj yapılıyor. Ancak kadın grupları, 200.000 kadar kürtajın ya yasadışı olarak ya da yurt dışında yaptırıldığını tahmin ediyor. Yani kürtajı yasadışı yapmak, onu ortadan kaldırmıyor. Kürtaja erişimin kısıtlı olduğu ülkelerde, daha az ölü bebek değil, daha fazla ölü kadın vardır. Tüm dünyada anne ölümlerinin %5-13’ü yasadışı yapılan “merdiven altı” kürtaj uygulamalarından kaynaklanıyor. Kürtaj karşıtlığı bebeği önemsemek ile ilgili değil, kadını önemsizleştirmek ile ilgili bir meseledir. Anti-kürtaj savunucularının tek bir felsefesi var: kadın bedenini kriminalize etmek. Kürtaj karşıtı yasaların tek amacı ise, kadın cinselliğini katı ve acımasız bir şekilde devlet kontrolü altına sokmaktır. Polonya aynı zamanda Avrupa’nın en Katolik ülkelerinden biridir. Ancak, kamuoyu anketleri kürtaj yasalarına karşı çıkanların daha çok olduğunu gösteriyor. Kadınlar, protesto nedenlerinin kürtaj yasalarının ötesinde Katolik kilisesinin Polonya devleti üzerindeki etkisi hakkında olduğunu da söylüyor. 1980’lerden beri en büyük halk ayaklanmasına tanık olan Polonya’da sokaklarda 430.000 protestocu olduğu kaydedildi. Protestolar sadece büyük şehirlerde değil, küçük kasaba ve köylerde de devam ediyor. Üreme haklarına yönelik yeni bir saldırı olan bu yasak, Gen Z’yi protestolara katılmaları için harekete geçirdi. Kadınlar yalnız sokakları doldurmak ile kalmadı, aynı zamanda Roma Katolik kiliselerine girip, ayinleri bozarak, vücutlarına sadece kendilerinin hükmedebileceğini ve bu konuda ne kadar ciddi olduklarını gösterdi!

Polonya’dan birkaç ay önce aslında Türkiye’de de benzer bir ayaklanma gördük. Pınar Gültekin’in cinayetinin ardından hükümetin, kadınları şiddete karşı koruyan uluslararası bir sözleşmeden çekilmeyi düşündüğünü duyurmasıyla, ülkenin birçok şehrinde protestolar düzenlendi. Protestolarda kadınlar, “yaşamak istiyoruz” ve “kadın cinayetlerine son ver” şeklinde sloganlar attı. Yani, tek istediğimiz aslında sadece var olabilmek… İstanbul Sözleşmesi ve kadın cinayetlerine dikkat çekmek isteyen gruplar, herkesi siyah beyaz fotoğraflarını paylaşmaya davet etti ve hareket kısa sürede küreselleşti. Türk muhafazakar medyası, İstanbul Sözleşmesi’ni aile değerlerine zarar vermekle suçluyor. Sözleşme, aile içi şiddeti önlemeye, mağdurları korumaya ve suçluları hak ettikleri şekilde yargılamaya odaklanan “kadına şiddetle mücadeleye yönelik kapsamlı bir yasal çerçeve ve yaklaşım” olarak tanımlanan, ilk yasal bağlayıcı ilkeler grubu. İktidarının ilk yıllarında AKP, 2011 Avrupa “İstanbul Sözleşmesinin” ilk imzacısı olmuştu. Ancak son yıllarda, eleştirmenler hükümeti, iktidar partisinin dini ve muhafazakar oy tabanını güçlendirmek amacıyla anlaşmayı uygulamamakla suçladı. AKP, “geleneksel aile değerleri” dediği şeyi savunmak için şiddetle mücadele ediyor. Halbuki, sözleşmede aile ile ilgili tek bir madde dahi yer almadığı gibi genel amacı, kadınları yakıp, üzerlerine beton döken adamların, doğrayıp bavula koyanların, plazanın 20. katından atanların (maalesef bu liste çok uzun) hakim karşısında kravat takıp 10 sene cezai indirim almasını engellemek!


Maalesef, cinsel saldırı ve tacizin erkeklerin yanına kar kalabildiği bir toplumda yaşıyoruz. Dünyanın dört bir yanında hükümet yetkilileri, başkanları ve din adamlarının bu tür suçlamalara sahip olması da kesinlikle tesadüf değil. Bu bir döngü. Kadın bedenine zincir vurmak isteyen erkeklerin, birbirini koruyup kollamasından oluşan bir döngü. Kadınların herhangi bir şey hakkında “seçim” yapabilmesi, onlar için korkunç bir şey. Katı kürtaj yasaları da kadın cinayetleri de politiktir ve birer insan hakları ihlalidir. Kova çağından tek dileğimiz her canlının içinde var olabileceği bir sistemi de beraberinde getirmesi. Ama o getirmese bile kadınlar ve Gen Z güçlerini birleştirirse eminiz ki dünyayı bile fethedebilirler! Bölüm 5 için takipte kalın.
![]()




